Tarifi, "içi seni dışı beni yakar" diye yapılabilecek bir maç olunca tribünde, kenarıda, dışarıda, sahada olanların; yani bilcümle herkesin kafası başka yerdeydi. Hesabı başka olanlar da vardı. Zaten İstanbul'un plaka numarası olan 34. dakikada sahaya beyaz tişörtlerin atılması, havaya siyah balonların uçurulmasıyla başlayan doğru kabul edilebilecek tepkiyi de, patlayıcı madde, pet şişeler ve meşaleleri sahaya atanlar da "başka hesabı" olanlardı. 4 dakika 40 saniyelik duraklamanın ardından 41. dakikada gelen, yan hakemin "kaldır-indir bayrak" yaptığı, Baroni'nin ise oyun kurallarına uyacak şekilde attığı gol, futbolda başka hesapların yapılmasının yanlış olduğunu bir kere daha ortaya koydu.
Koşmayan ama topu koşturan Fenerbahçe'nin, koşar gibi görünen ama ilk yarıda bokstaki tabirle futbolla ilgili işler adına "sıfır çeken" Burak başta olmak üzere Trabzonsporlu futbolcular karşısında daha net pozisyonlar bulması futbolun tarifinde var. Olcan ve Volkan'ın kanatları kullanamamaları, hücumda çoğalamama ile yaşanan kısır döngü, Şenol Güneş'i ister istemez ikinci yarıda çok nadir yaptığı aynı anda 2 oyuncu değişikliği ile başlattı. Aykut ve Olcan'ın yerine giren Halil ve Cech ile sistem kenarlardan ortaya taşındı. Taşındı taşınmasına da verilen paslar yerine gitmeyip, atılan şutlar da kaleyi bulmayınca hesap tutmadı. Taa ki Fenerbahçe defansı büyük hata yapıncaya kadar. O hata ile golü atan Burak, sonrasında biraz dikkatli ve de şanslı olsa, bordo-mavili takım galip bile gelebilirdi. Yine de futbol denilen oyunun aracı top, kuralı da onu en iyi şekilde kontrol altında tutarak seyrü-sefer yaptırmak olunca, oyunun genelinde Fenerbahçe bu işi özellikle orta alanda ev sahibinden daha iyi yerine getirdi. Maçta, son 15 dakikası heyecanı doruğa taşıyarak "suya sabuna dokunmayan" skorla, berabere bitti. İki takımada yaramadı